Latincesiz olarak eğitimini tamamlayıp bilim-teknik adamı olan Amerikalı’da, İngiliz’de yeni terim ve ad koyma becerisi yok; o zaman ne oldu?
Birkaç kelimelik uzun bir lâf edip her kelimenin baş harflerini birleştirerek yeni sözcük icat etmeye başladılar.
Meselâ, bilgisayarlarda biliyorsunuz, “ana-bellek”e RAM diyorlar. Bunu türetmek için “Random Access Memory” lâfından baş harfleri almışlar.
Şimdi şu işe bakın: Hiç bilmeyen gariban bir Türk’e “bellek” deseniz, bellemekle, hafızayla ilgili bir lâf ettiğinizi en azından tahmin eder.
Halbuki kara cahil bir Amerikalı ve İngiliz’e “RAM” deseniz koyunun erkeğinden bahsediyorsunuz sanır.
Dilbilimciler böyle baş harflerden yapılmış (işte hakikî uydurukça) sözcüklere “Akronim” (Acronym) diyorlar.
Yine bu Batılı bilginler, bir dilde bunların başlamasını o dilin tam yozlaşıp gücünün kalmadığına yoruyorlar.
Üst sınıfla halk arasında bir uçurumun gitgide büyümesine katkısı da çabası.
Çok şükür ki (bu ifâde bilimsel değil ama, bilimcinin bizce gerekli bilim+gönül adamı tanımına uygun, değil mi?)
Türkçe, bu yozlaşma gereği olmayan, türetme yeteneği matematikçilere parmak ısırtacak düzeyde,
Bilimcisini de, halkını da kafaca ve gönülce birleştirebilecek nitelikte nâdir bir dildir.
Yeter ki, kırk sene önce başlamış olan haçlı kafalı, Batılı misyoner sömürgecilerin büyük oyununa kurban gitmesin.”
Türkçe’nin güzelliklerini bu şekilde ifade ediyor.
Saygı değer büyüğümüz Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu
(Allah rahmet eylesin)
Evet her kelimesine katılıyorum, Türkçe bu kadar güzel ve üretken bir dil.
Ancak bizim marifetimiz değil, atalarımızdan miras.
Yeni bir şeyler üretme, türetme ihtiyaçtan doğar, her alanda bu böyledir.
Dilde yeni kelimeye neden ihtiyacımız olsun ki.
Yeni bir olgu, bir nesne mi geliştirdik.
Bilimde bir atılım mı yaptık?
Bilimsel gelişmeler bir toplumu her alanda gelişmeye zorlar.
Batılı bilim adamları ellerindeki kötü malzemeden bir şeyler çıkarmak için yıllarca çalışıyorlar.
Bu ister fiziksel olsun ister edebi. Takdir etmek de bir erdem.
Biz mirasyediler ise atalarımızın yıllarca biriktirdiği mirası savunuyoruz, övünüyoruz.
Miras üzerine bir şeyler konulmadığında zamanla yitirilir. Doğa kanunu böyle.
Şahsen teknik bir kitap yazıyorum. Kelimelerin Türkçe’sini kullansam olmuyor.
Genel kabul gören kelimeler var. Değiştirirsem okuyucu bir de o kelime ile ne ifade etmek istediğimi çözmeye çalışacak.
İllaki diğer kaynaklara başvurup bilgi hazinesini geliştirmek isteyecek.
Benim kullandığım kelimenin ne yerli ne yabancı literatürde yeri olmayacak, bulamayacak.
Örneğin Java ve benzeri programlama dillerinde x class’ından y instance ‘ını yaratalım cümlesi sıkça kullanılır.
Türkçesi x sınıfından y örneğini yaratalım. Sınıf cuk oturdu da instance-örnek ilişkisi oturmadı.
Sınıftan neyi nasıl yaratıyoruz belli değil.
Instance anlam olarak olmasa bile kullanıldığı cümleye bağlı olarak daha derin ve başka şeyler ifade ediyor.
O programlama dilini biz geliştirse idik elin ingilizi bizim dilimizi öğrenmek zorunda kalacaktı.
Bilimsel gelişmişlik, başarı ve zenginliği kazandırır.
Başarı ve zenginlik ise diğerlerine üstünlük, yani diğerleri tarafından beğenilme taklit edilmeyi kazandırır.
Bilimsel olarak gelişmiş olan diğer sektörleri domine eder. Doğa kanunu burada da böyle.
Biliminden, Sanatına